Aydanoğun Gırani kar yağışının ilk beyazlattigi yerdir. Ya Abeda deresinde gayanin altında yatan balikları!
Şeker Kardeşimle çocukluk anılarımdandır, ilk karı çiğnemek için Abedadan yukarı Tütüncüler Mahallesinden geçmek istedik. Satarililar yolumuzu kestiler. Burdan geçemezsiniz diyerek. Neredeyse dayak yiyorduk. Dişli Osman Amcamızın oğlu Melikşah kefil olmuştu da kurtarmıştık dayaktan. Geri dönmüştük.
Salarinin Dere mahallesine bakan yamacında Andırana ağaçları vardı; dağ çileği. Kaymak gibi gövdesi, karayemiş gibi yaprakları, çilek gibi meyveleriyle sihir gibiydi. Zerde ağacı dediğimiz bodur çam ağaçlarının tepelerini birbirine bağlayarak çadır yaptığımız o yamaçlar hala rüyalarımı süsler. Aganın çimenliğinde hurma ağacına yaptığımız salıncaklarda uçmanın keyfini yaşardık. Dik bir yamaca doğru salınan salıncak boşlukta uçuyormuş gibi hissettirirdi. Abeda gayasının altında yatan balıkların yavruları Tosunların gavlağanlığında yakalanır ve kaplarda beslenmeye çalışılırdı. Susadığımızda dereden su içerdik. Kireçhane deresi denize kavuşmadan önce av sahamızda olan vadiden akan Pufun ırmağını kucağına alırdı. Sonra sahilde annelerimizin denize girdiği kavaklığın yanından denize kavuşurdu. Akçaabat koyu tabii bir limandı. Fırtınalı havalarda gemi ve şilepler bu doğal limana sığınırdı. Sahil dünyada nadır bulunan simsiyah kumsaldan oluşurdu. Beş kayalardan Yeroz burnuna kadar yamaçlar zeytinliklerle doluydu. Denize kadar inen zeytinlerin altında gölgelenir, piknik yapar ve denize girerdik.
Kar kalkar kalkmaz tarlalarda hummalı bir faaliyet başlardı; Tütün yetiştiriciliği. Tütüne bir yıl yetmez bir ayda gelecek yıldan borç alır denirdi. Tütünün gostelleri çekilmeden önce mısır ve fasulye tohumları saçılırdı. Her evin bir salatalık, domates ve diğer sebzelerden oluşan bahçesi olurdu. Çeşitli meyveler mevsimine göre dalından toplanırdı.
İnsan anlattıkça anımsıyor.
Akçaabat ilk ilçe futbol takımına, bisiklet takımına, tiyatroya, bando takımına sinemaya sahip olan ilçelerden biridir. Türk Halk ve Sanat musikisine hakim, ilk sahil gazinosu olan, Meşhurların gelip konser verdiği, dans müsabakalarının yapıldığı bir kültüre ev sahipliği yapardı.
Şimdi bakıyorum da Akçaabat hem değerlerini yitirdi hem kültürünü, hem coğrafyasını, hem tarihini. Fıkra olarak "Haçan Ruslar geldi buriye, metinganiyadan ukari bi gaçayruk" anlatısına güler de Haçka yaylasında Rus birliklerinin sivil halk ve yerel jandarma ile durdurulduğunu ve geri püskürtüldüğünü bilmez.
Bütün kasabaya ekmek sağlayan tütün işleme fabrikası yok artık, tütün de!
Şimdi sahilden yol yapılsın yapılmasın tartışmasında güya kasabamızı koruyor birileri.
Ne kaldı ki neyi koruyasın, köftecilerden başka ki o da bizim kültürümüz değildir. Yemek kültürümüz habis bir ur haline gelen köfte tarafından yok edildi.
Başınızı ağırttım.
Para hiç bir şeydir, kaybettiklerini geri almaya bak anlarsın bunu!!!