Onu nerede arayalım sorusuyla bırakmıştık. Kuşkusuz, birinci Mustafa Kemal bugün nerede çarpışmaktaysa ikincisi de orada olacaktır. Çarpışmak mı? Evet, çarpışmak. Gelin bunu açarak yazımıza devam edelim.
Devletimiz, milletçe verdiğimiz kutlu bağımsızlık savaşından sonra Lozan Antlaşması’yla kurulmuştur. Lozan; siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel vb. her konuda tam bağımsızlık demektir. Konferansta üzerinde en çok durulan, çekişmelerin en çok yapıldığı sınır işte bu sınırdır. Bu sınırdan içeriye girilmesine izin verilmemiş ve anlaşma bu sonuçla imzalanmıştır.
Değerli okur, tam da burada, Birinci Dünya Savaşı’nın artık “Eski Dünya”nın fetih savaşlarından olmadığını vurgulamamız gerekiyor. “Yeni Dünya”da artık toprakların değil kaynakların fethi için savaşılacaktır. Şimdi gelin Lozan’dan iki yıl önce toplanmış başka bir konferansa gidelim. Kağnılarla verdiğimiz savaşta, daha Sakarya ve sonrasında Dumlupınar savaşları verilmeden, yani gerçek anlamıyla mucize gerçekleşmeden önce, Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra, İtilaf Devletleri, Ankara Hükümetini Londra’da bir konferansa davet etmişlerdir. Bundan sonrasını, yakın zamanda yitirdiğimiz değerli yazar Metin Aydoğan’ın kitabından alıntılıyorum.
“1921 yılında, savaş sürerken yapılan Londra Konferansı’na, Ankara Hükümetini temsilen gönderilen Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, Londra Konferansı’nda, kimseye sormadan İngiltere, Fransa ve İtalya ile ayrı ayrı ekonomik ayrıcalık (imtiyaz) anlaşmaları imzalamış ve Ankara’yı şaşkına çevirmişti. Bu olaydan sonra Bekir Sami Bey görevden alınmış ve Türk Hükümeti, kendi temsilcisinin imzaladığı anlaşmayı, geçersiz saymak zorunda kalmıştı. Olay için Mustafa Kemal şunları söylemişti: “Elbet bu sözleşmeyi hükümetimiz kabul edemezdi. İtilaf devletlerinin, Londra’ya barış yapmak için gönderdiğimiz Delegeler Kurulu Başkanı Bekir Sami Bey’e imza ettirdikleri sözleşmelerle Sevr tasarısından sonra aralarında yaptıkları ‘Üçlü Anlaşma’ adı verilen ve Anadolu’yu sömürge bölgelerine ayıran anlaşmayı başka adlar altında Ulusal Hükümetimize kabul ettirmek amacını güttükleri apaçık bellidir.”
Kaynak; METİN AYDOĞAN "Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye"
Konferansta belirli bölgelerde İtilaf Devletlerine verilecek ekonomik ayrıcalıklar sonucunda işgale son verileceğinin sözü veriliyordu. Bir imza ile sonucu ve maliyeti ne olacağı hiç bilinmeyen savaş bırakılabilir ve kurtuluş(!) gerçekleşebilir, yeni devlet(!) hemen kurulabilirdi. İşte Mustafa Kemal ve arkadaşları, o gün, bu şekilde kurulacak bir devleti onaylamadı. Gerekirse baş verilecek ama tam bağımsızlık için savaş devam edecekti. Devlet demek, ancak ve ancak bu demekti.
Peki ya bugün? O gün savaş sebebi saydığımız kaynaklarımız, bugün kimlere ayrıcalıklıdır? Nâzım Hikmet’çe söylersek; bizim kendi evimizde, o evin sahibi gibi yaşayanlar kimlerdir?
Öyleyse daha da daralttığımız alanda iz sürmeye devam edelim. Gün 1921 şartlarıysa, ikinci Mustafa Kemal’i nerede bulabiliriz?
Gelecek yazımızda devam edelim.