Kendinizden biraz bahseder misiniz? Alanınıza yönelişiniz nasıl oldu?
Ataerkil düzende büyüyen bir kız çocuğuyum ve o kız çocuğu halimden bugünlere hep bu düzeni sorgularım. Ankara Koleji ve Tıp Fakültesi eğitimlerimi tamamladıktan sonra, önce genel cerrahi, ardından kadın doğum uzmanlığımı aldım. Cinsel terapist oldum. Toplumun kadın olmaya biçtiği rollerin ve hurafelerin kadına ve topluma nasıl zarar verdiğini gözlemledikçe yıllar içinde, özellikle vajinismus ve genital estetik üzerine yoğunlaştım. Bu konularda bilimsel çalışmalara devam edip doçent oldum.
Vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?
Çalışmayı, üretmeyi, kendimi yeniden keşfetmeyi, yenilenmeyi severim. Kişisel özgürlüğüme düşkünüm. Rutinlerimi, beni besleyen, mutlu eden şeyleri uygulamak bana huzur veriyor sanırım, beni güçlendiriyor.
Kadınların iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İş hayatına yeni atılan kadınlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Toplumumuzda kadın ve doktor olmak çok zor. Yıllar içinde geldiğimiz noktada mesleğimizin ve kadınlığımızın ayaklar altına alınmasına çok üzgünüm. Her şeye rağmen tek bir hastamın mutluluğu, hayata yeniden bağlanması tüm hüzünlerimi dağıtıyor. Bu mutluluk her şeye bedel. Bunun için her gün yeniden tutkuyla, kendi topraklarımda üretmeye, çalışmaya devam. Mesleğe yeni atılan genç meslektaşlarımın da bu tutkuyla engelleri aşacaklarından eminim.
Çağdaş kadını tanımlar mısınız? Çağdaş kadın hangi özelliklere sahip olmalı?
Çağdaş kadının kendi özgün yolu olmalı. Çağdaş kadın “mış gibi” yapmaz, içten ve samimidir. Önce kendine samimi ve dürüsttür. Kendini tüm hatalarıyla, yenilgileriyle, zayıflıklarıyla kabul eder, saygı duyar, sever, sahiplenir. Kendine bakar, yaralarını iyileştirir. Empati yapar, değer verir, topluma duyarlıdır. Bilime inanır. Bilimin ışığında kendini yeniler, önyargılı değildir, eşitlikçidir. İnsanı, hayvanı, doğayı sever, bu sevgiyle ruhunu besler, geliştirir.
Kadınlar iş hayatında ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor? Sektörünüzde yaşadığınız deneyimlerden ve gözlemlerden bahsedebilir misiniz?
Sadece doktorluk ya da cerrahide değil, her alanda erkekler daha üstünmüş, becerikliymiş gibi gösteriliyor. Bu bizim toplumumuzda daha da köpürtülüyor. Mesleğimin ilk zamanlarında kadından cerrah olmaz, hatta doktor olmaz, diyenler vardı. Şimdi ise sadece ben olduğum için, bana ameliyat olmak için gelen hastalarım var. Aslında bu algıyı düzeltmek bize bağlı. Bizler daha çok sahneye çıktıkça, daha çok kendimizi gösterdikçe insanlar buna alışacak ve ön yargılar kırılacaktır.
İş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Ailem ve kendi çekirdek ailem çok kıymetli. Eşim, yol arkadaşım, uzun uzun tedaviler sonrası kucağıma aldığım çocuklarım, hep yanımda olan dostlarım en büyük hayat enerjim, motivasyonum. Onlardan aldığım pozitif enerjiyle işimde daha başarılı olduğumu biliyorum.
Beni hiç tanımadan Instagram’dan takip ederek, Ankara dışından, yurt dışından bana çok güvenerek gelen hastalarımın da ailemden yansıyan bu enerjiyi hissederek geldiklerini biliyorum. Bu beni daha da mutlu ediyor.
Çalışmanın ve üretmenin size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?
Cinselliğin “ayıp, günah, yasak” olarak anlatıldığı, kadınların cinselliği “görev” gibi yaşamaları ve zevk almamaları gerektiği öğretilen bir toplumda korkudan hiç ilişkiye giremeyen, ilişkiye girse de cinsel mutluluğu yaşayamayan ya da cinsel organından utanan hastalarımın terapilerini ve ameliyatlarını yapıyorum. Her hastam bana yeni bilgiler, öğretiler veriyor, beni geliştiriyor.
Her gün çaresiz, gözyaşlarıyla, özgüvensiz, cinselliğini yaşayamayan, çoğu zaman eşi ve toplum tarafından aşağılanan bir kadının hayatına dokunmak, onu hayata bağlamak, elinden tutmak inanılmaz büyüleyici, beni çok heyecanlandırıyor, mutlu ediyor. Bir kadının özgüvenin yerine gelmesine, eşiyle ilişkilerinin düzelmesine, anne ve kadınlık hislerini yaşamasına ve cinsel mutluluğunu yakalamasına vesile olmak çok güzel. O yüzden gücüm yettiğince topluma cinselliği ve kadın cinselliğini anlatmaya, öğretmeye, bilgilendirmeye devam edeceğim. Daha yürüyecek çok yolumuz, yıkılacak çok tabularımız var.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dünya genelinde ne gibi bir farkındalık yaratıyor? Sizin bugün için özel bir mesajınız var mı?
Bu dünyanın, erkek egemen dilin hâkim olmadığı bir yüzü varsa oraya maço erkekleri taklit ederek değil, sadece kendi özgün yolumuzu çizerek ulaşabiliriz. Eril düzende kırılgan, hassas, güçsüz olarak ifade edilen kadınsal yönümüz aslında varoluşumuzun en “güçlü” yönü. Tüm kadınların bu güçlerini fark ettikçe daha üretken ve daha mutlu olacaklarından eminim.