Aslan saldırısı karşısında bir adam tepeden aşağıya doğru koşarak geliyor. Geldiği taraftakiler ne olduğundan habersiz. Adam türlü sesler çıkararak aşağıdakileri uyarmaya çalışıyor ama aşağıdakiler ancak tahminde bulunabiliyorlar konu hakkında. Diyelim bir kapı var, üç kişi gidip o kapıyı kapatacak ve aslan saldırısı önlenmiş olacak. Ama gelin görün ki, olay belli değil. Belki de dağın öbür yüzünde gördüğüyle kopacak fırtınayı haber ediyor ve kapıların kapanmasını değil de kaçırdığı sürüsünün içeri alınabilmesi için daha da fazla açılmasını istiyor. Güç bir durum.
- Kapıları kapatın, aslan saldırısı var!
ya da
- Kapıları açın, fırtına yaklaşıyor!
Bu tabloyu gözümüzün önüne getirdiğimizde dillerin yaratılmasıyla nasıl bir mucizeye tanık olduğumuzu anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Dilleri yarattık ve dünya ile aramızdaki setlerden kurtulduk, yakınlaştık, yabancılığımızı giderdik. Sonra yine yaşadık, dil ile artık başka bir türden yaşamayı devam ettik. Sonra yaşam bir alışkanlık oluverdi. Karşımızda olageleni bu alışkanlık haliyle değerlendirmeye aldık. İşin gerçeği değerlendirme diye bir şey olmadı. Yaşam bir refleks oluverdi. Dil de bu reflekse uydu sonunda. Dil de bir alışkanlığın giderilmesine evrildi. Sözcükleri bizden öncekiler bulmuştu. Bu süreçte bizler yoktuk. Biz bu adları kucağımızda bulmuştuk. Haliyle dil ile ve dolayısıyla dünya ile yeniden uzaklaşmaya başladık. Bu böyle böyle devam ederken günümüze geldiğimizde ise teknolojinin sunduğu olanaklarla dil iyiden iyiye başkasının diline dönüştü. Televizyonun dili, internetin dili, best seller kitapların dili, küresel dil…
Şimdi bu dil bizim uyuşukluğumuzu artırmaktan başka hiçbir şeye yaramıyor. Bu yaşamı kanıksadık. Her şey onun duvarları arasında oluveriyor. Dışarıya çıkabilmek gibi bir şey olası değil. Ezici bir çoğunluk için ise dışarısı diye bir şey bile yok.
Oysa dilleri yaratan bizler bunun yanında hemen sonra bir üst dili de yaratmayı başarmıştık. Duyarlık dilini. Hani bir elektronik cihaz arızalandığında yaptığımız ilk iş var ya: kapatıp açmak. İşte onun dilini. Bizi kapatıp açacak yani çarpacak dili. Yaşamı refleks durumundan çıkaracak, yaşamı yeniden ilmek ilmek ördürecek o dili.
Öncelikli gereksinimimiz işte budur.
Şiir.